Dur anlamı nedir ?

Umut

New member
[color=]Dur: Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıf Bağlamında Bir Duruşun Anlamı[/color]

Sessiz bir anda, bir sokak lambasının altında, birinin “dur” dediğini duyduğunuzu hayal edin. Bu kelime, basit bir eylem çağrısından çok daha fazlasıdır; bazen direnişi, bazen yorgunluğu, bazen de yeniden düşünme çağrısını taşır. “Dur” demek, her zaman kelimenin kendisiyle değil, kimin söylediğiyle, neye karşı söylendiğiyle anlam kazanır. Bu yazı, “dur” kelimesinin toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörlerle nasıl biçimlendiğini tartışmak için bir araya gelmiş bir topluluk forumu gibi düşünülmelidir. Çünkü “dur” dediğimizde hepimiz aynı şeyi kastetmeyiz—ve aynı yankıyı da bulmayız.

[color=]1. “Dur”un Sosyal Haritası: Gücün, Sessizliğin ve Sınırların Dili[/color]

Toplumsal olarak “dur” demek, çoğu zaman bir güç ilişkisine işaret eder. Kimin dur dediği ve kime dur denildiği, mevcut sosyal hiyerarşilerle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Örneğin, feminist araştırmacı Judith Butler’ın toplumsal cinsiyet performativitesi üzerine çalışmalarında vurguladığı gibi, dil sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal düzenin yeniden üretildiği bir alandır. Bir kadının “dur” demesi, özellikle patriyarkal toplumlarda, yalnızca bir eylemi değil; sınır koyma, kendini koruma ve görünmez hale getirilen bir öznenin görünürlük talebini de temsil eder.

Irksal bağlamda ise “dur” kelimesi tarihsel bir yankı taşır. ABD’de “Stop killing us” sloganı, siyah toplulukların adalet talebinin özünü oluşturmuştur. Bu “dur”, sadece bir eyleme değil, sistematik şiddete, ötekileştirmeye ve ırkçı politikalara karşı bir haykırıştır. Türkiye bağlamında da Kürt, Roman veya mülteci kimliklerine yönelik ayrımcılıklarda “dur” demek, hem bir direniş hem de var olma biçimidir.

Sınıf açısından bakıldığında, “dur” kelimesi genellikle sessizleştirilmiş bir fısıltı olarak karşımıza çıkar. Emekçilerin, düşük gelirli kadınların ya da eğitim fırsatlarına erişemeyen gençlerin “dur” deme hakkı, çoğu zaman ekonomik baskılarla bastırılır. Pierre Bourdieu’nun “sembolik şiddet” kavramı, bu sessizliği açıklar: birey, sisteme karşı çıkamadığı için sessiz kalır ama bu sessizlik aslında bir tür içselleştirilmiş “dur”dur.

[color=]2. Kadınların “Dur”u: Empati, Dayanışma ve Sessiz Direniş[/color]

Kadınlar için “dur” kelimesi çoğu zaman sınır koymanın, hayatta kalmanın ve dayanışmanın dilidir. Toplumsal normlar kadınlardan “uysal”, “fedakar”, “uyumlu” olmalarını beklerken, bir kadının “dur” demesi bu normları sarsar. Kadınların “hayır” deme hakkı hâlâ sosyal olarak tam anlamıyla tanınmıyor. Ev içi şiddete karşı kampanyalarda, “Artık dur” ifadesi, hem bireysel hem de kolektif bir uyanışı simgeler.

Ancak her kadının “dur” deme biçimi aynı değildir. Eğitim düzeyi, sınıfsal konum, yaşadığı bölge ve etnik kimlik bu deneyimi şekillendirir. Örneğin, şehirli bir kadının tacize karşı “dur” deyişi, medyada yankı bulabilirken; kırsal bölgede aynı sözü söyleyen bir kadın toplum tarafından dışlanabilir. Dolayısıyla “kadınların sesi” ifadesi tekil değil, çoğul bir gerçekliği yansıtır.

[color=]3. Erkeklerin “Dur”u: Sorgulama, Öğrenme ve Dönüşüm Alanı[/color]

Erkeklerin “dur” deme biçimi genellikle çözüm arayışına yöneliktir, ancak bu süreçte kendi konumlarını sorgulamak önemlidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yalnızca “kadınların sorunu” olarak görmek yerine, erkeklerin de kendi rollerini yeniden tanımlamaları gerekir. Bu noktada bell hooks’un Feminism Is for Everybody adlı kitabındaki bir tespiti hatırlatmak anlamlı: “Feminist bilinç, erkeklerin de özgürleşme alanıdır.”

Bir erkek “dur” dediğinde —örneğin toksik erkekliğe, rekabet kültürüne, duygusal bastırmaya— aslında kendi insanlığını yeniden kazanır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu dönüşümün “kadınların mücadelesini sahiplenmek” değil, “kendi ayrıcalığını fark etmek” üzerine kurulması gerektiğidir. Toplumsal değişim, suçlulukla değil, farkındalıkla başlar.

[color=]4. “Dur”un Görünmeyen Katmanları: Irk, Sınıf ve Cinsiyetin Kesişim Noktası[/color]

Kimlikler birbirinden bağımsız değil, iç içe geçmiş yapılardır. Kimberlé Crenshaw’ın ortaya koyduğu “kesişimsellik” kavramı bu çoklu kimliklerin etkisini açıklar. Örneğin, siyah bir kadının “dur” demesi, hem ırkçılığa hem de cinsiyetçiliğe yöneliktir. Benzer şekilde, düşük gelirli bir mülteci kadın için “dur” sadece bireysel bir savunma değil, hayatta kalma stratejisidir.

Bu çok katmanlı gerçeklik, sosyal adalet mücadelesinde tek boyutlu çözümlerin neden yetersiz kaldığını gösterir. Bir feminist politika, sınıfı ve ırkı dışlarsa, eksik kalır; bir sınıf mücadelesi, toplumsal cinsiyet farklarını yok sayarsa, eşitliği tam anlamıyla sağlayamaz.

[color=]5. Düşünmek İçin: “Dur” Dediğimizde Ne Başlar?[/color]

“Dur” kelimesi, sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıçtır. Peki biz neye “dur” diyoruz? Şiddete mi, ayrımcılığa mı, yoksa kendi sessizliğimize mi? Her “dur”, aynı zamanda yeni bir sorumluluk doğurur. Durmak, bazen yeniden başlamanın, bazen dinlemenin, bazen de artık görmezden gelmemenin adıdır.

Forum için birkaç düşünme sorusu:

- “Dur” demek, her birey için aynı toplumsal riskleri taşır mı?

- Erkeklerin dönüşüm süreçlerinde toplumsal baskılar nasıl bir rol oynar?

- Farklı sınıf ve ırk gruplarından kadınların dayanışması hangi ortak noktalarda buluşabilir?

- Sessizlik, bazen bir “dur” biçimi olabilir mi?

[color=]Kaynaklar ve Deneyimsel Bağlam[/color]

- Butler, J. (1990). Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity.

- hooks, b. (2000). Feminism Is for Everybody: Passionate Politics.

- Bourdieu, P. (1991). Language and Symbolic Power.

- Crenshaw, K. (1989). Demarginalizing the Intersection of Race and Sex.

Bu yazı, hem akademik kaynaklardan hem de kişisel gözlemlerden beslenmektedir. Farklı sosyoekonomik arka planlardan gelen kadınlarla yapılan atölye çalışmalarında, “dur” kelimesinin farklı anlamları üzerine yapılan tartışmalar, bu yazının temel sezgisel çıkış noktasıdır. Her “dur” bir hikaye taşır; kimimizin hikayesi hayatta kalmaktan, kimimizin hikayesi dönüştürmekten geçer.
 
Üst