[color=]Kendini Beğenmek mi, Yoksa Değerini Bilmek mi? “Öğünmek” Üzerine Bir Düşünce[/color]
Kimi zaman bir dost sohbetinde, kimi zaman bir sosyal medya paylaşımında “öğünmek” ile “kendine güvenmek” arasındaki o ince çizginin ne kadar bulanıklaştığını fark ettim. İnsanların başarılarını dile getirmesi, bir kısmına göre doğal bir gurur ifadesi; bir kısmına göre ise kibirle eşdeğer. Benim gözlemlerim, bu kavramın toplumsal ve psikolojik açıdan çok daha derin anlamlar taşıdığını gösteriyor. Özellikle dijital çağda “öğünmek” sadece bireysel bir davranış değil, aynı zamanda toplumsal algının da bir aynası haline geldi.
[color=]“Öğünmek” Kelimesinin Kökü ve Gerçek Anlamı[/color]
Türk Dil Kurumu’na göre “öğünmek” kelimesi, “kendini beğenmek, kendi üstünlüğüyle övünmek” anlamına gelir. Ancak bu tanım, kelimenin taşıdığı psikolojik ve kültürel boyutu tam olarak yansıtmaz. Çünkü “öğünmek” çoğu zaman olumsuz bir çağrışım taşır; kibir, böbürlenme veya gösterişle ilişkilendirilir. Oysa insanın kendi emeğini takdir etmesi, özgüven ve özsaygının doğal bir sonucudur. Bu noktada, “öğünmek” ile “kendine güvenmek” arasındaki farkı belirleyen şey niyet, ölçü ve bağlamdır.
Psikolog Albert Bandura’nın öz-yeterlik teorisine göre, bireyin kendi başarısını kabul etmesi motivasyonu artırır ve gelişimi destekler. Ancak bu farkındalık, başkalarını küçümseme noktasına geldiğinde “öğünmek” negatif bir anlam kazanır. Yani, öğretici bir gurur ile yıkıcı bir kibir arasındaki çizgi, insanın empati kapasitesiyle belirlenir.
[color=]Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden “Öğünmek”[/color]
Toplumda erkeklerin başarılarını vurgulaması genellikle “kararlılık” veya “liderlik” olarak yorumlanırken, aynı davranış kadınlardan geldiğinde “bencillik” ya da “kendini fazla öne çıkarma” olarak algılanabiliyor. Bu, kültürel olarak kökleşmiş bir çifte standardın göstergesi.
Erkekler genellikle stratejik ve çözüm odaklı bir yaklaşımla, başarılarını “hedefe ulaşmanın sonucu” olarak anlatma eğilimindedir. Kadınlar ise daha empatik ve ilişkisel bir dil kullanarak, başarılarını paylaşırken çevrelerinin duygusal tepkilerini de hesaba katarlar. Ancak bu farklar biyolojik bir zorunluluktan değil, toplumsal rollerin şekillendirdiği davranış kalıplarından kaynaklanır.
Araştırmalar, kadınların başarılarını paylaşmaktan kaçınma eğiliminde olduklarını, bunun da iş hayatında görünürlük eksikliğine yol açtığını gösteriyor (Kay & Shipman, The Confidence Code). Bu bağlamda “öğünmek”, erkekler için özgüvenin bir göstergesi sayılırken, kadınlar için sosyal risk anlamına gelebiliyor. Bu dengesizlik, kavramın toplumsal boyutunu anlamak açısından önemli bir ipucu sunuyor.
[color=]Psikolojik Derinlik: Neden Öğünürüz?[/color]
İnsan doğası gereği, onaylanma ve takdir edilme ihtiyacına sahiptir. “Öğünmek” davranışının arkasında çoğu zaman yetersizlik duygusu veya dışarıdan onay görme arzusu yatar. Sosyal psikoloji literatüründe bu durum “kompansasyon davranışı” olarak tanımlanır. Yani kişi, içsel bir eksikliği dışsal başarılarla telafi etmeye çalışır.
Ancak modern dünyada bu davranışın biçimi değişmiştir. Sosyal medya, “öğünme”yi bireysel bir eylem olmaktan çıkarıp kitlesel bir performansa dönüştürmüştür. Artık herkesin hayatı, adeta bir “ben daha iyiyim” sahnesinde sergileniyor. Bu durum, narsisizmi besleyen bir ortam yaratıyor. Klinik psikolog Jean Twenge’nin çalışmalarında belirttiği gibi, “ben-merkezcilik çağında” yaşıyoruz; övgüye duyulan açlık giderek artıyor.
[color=]Kültürel Çerçeve: Doğuda Alçakgönüllülük, Batıda Kendini İfade[/color]
Doğu kültürlerinde alçakgönüllülük, bir erdem olarak yüceltilir. “Marifet iltifata tabidir” atasözümüz, bu ikili dengeyi açıkça anlatır: İnsan emeğini küçümsememeli ama övünmekle böbürlenmeyi karıştırmamalıdır. Batı toplumlarında ise bireysellik ön plandadır; kendini anlatmak, başarıyı paylaşmak doğal kabul edilir. Bu fark, “öğünmek” kavramının evrensel değil, kültürel olarak biçimlenmiş bir davranış olduğunu gösterir.
Bir Doğulu için “öğünmek”, genellikle kibirli görünme korkusuyla bastırılan bir eğilimdir. Oysa Batılı biri için bu, özgüvenin bir göstergesidir. Burada önemli olan, hangi kültürde olursa olsun, “öğünmenin” karşısına “samimiyet”i koyabilmektir. Samimiyet, hem söylemin hem davranışın içtenliğini ölçen evrensel bir değerdir.
[color=]Dengeli Bir Yaklaşım: Öğünmek mi, Teşekkür Etmek mi?[/color]
Kendini anlatmakla övünmek arasındaki farkı belirleyen şey niyet kadar üsluptur. Başarısından bahsederken, “ben yaptım” demekle “bunu başardığım için minnettarım” demek arasında büyük fark vardır. İlki ego merkezli, ikincisi ise farkındalık merkezlidir.
Bir yöneticinin, ekibinin emeğini vurgulayarak başarıdan bahsetmesi, “öğünme” değil, “teşekkür etme” davranışıdır. Bu tutum, hem liderlik becerisini hem de duygusal zekayı yansıtır.
[color=]Eleştirel Değerlendirme: Öğünmenin Güçlü ve Zayıf Yönleri[/color]
Güçlü yönleri:
- Kişisel motivasyonu artırabilir.
- Başkalarına ilham verebilir.
- Özsaygıyı güçlendirir ve başarı bilincini pekiştirir.
Zayıf yönleri:
- Empati eksikliğine yol açabilir.
- Toplumda kıyas ve rekabet duygusunu besler.
- Uzun vadede ilişkilerde uzaklaşma yaratabilir.
Bu açıdan “öğünmek”, ölçüsünde kullanıldığında faydalı, aşırıya kaçıldığında ise yıkıcı bir araçtır.
[color=]Okuyucuya Soru: Sizce Nerede Durmalıyız?[/color]
Kendi başarısını paylaşan biri, gerçekten mi övünüyor yoksa sadece takdir görmeyi mi hak ediyor?
Birinin “ben yaptım” demesi sizi rahatsız ediyorsa, bu rahatsızlık onun egosundan mı, yoksa sizin bastırılmış özgüveninizden mi kaynaklanıyor?
Alçakgönüllülük ile görünmezlik arasındaki farkı koruyabiliyor muyuz?
[color=]Sonuç: Denge Sanatı[/color]
“Öğünmek” ne tamamen kötü ne de tamamen iyi bir eylemdir. Onu anlamlı kılan, niyetin samimiyeti ve üslubun ölçüsüdür. İnsan kendini ifade ederken başkalarının değerini küçümsemiyorsa, bu bir kibir değil, özsaygı ifadesidir.
Toplum olarak “öğünmek” kelimesine yüklediğimiz olumsuz anlamları yeniden düşünmenin zamanı geldi. Belki de mesele, “övünmekten” değil, “öğünmeyi” öğrenmekten geçiyor: yani kendi değerini bilmek ama başkasının değerini de gölgelememek.
Kimi zaman bir dost sohbetinde, kimi zaman bir sosyal medya paylaşımında “öğünmek” ile “kendine güvenmek” arasındaki o ince çizginin ne kadar bulanıklaştığını fark ettim. İnsanların başarılarını dile getirmesi, bir kısmına göre doğal bir gurur ifadesi; bir kısmına göre ise kibirle eşdeğer. Benim gözlemlerim, bu kavramın toplumsal ve psikolojik açıdan çok daha derin anlamlar taşıdığını gösteriyor. Özellikle dijital çağda “öğünmek” sadece bireysel bir davranış değil, aynı zamanda toplumsal algının da bir aynası haline geldi.
[color=]“Öğünmek” Kelimesinin Kökü ve Gerçek Anlamı[/color]
Türk Dil Kurumu’na göre “öğünmek” kelimesi, “kendini beğenmek, kendi üstünlüğüyle övünmek” anlamına gelir. Ancak bu tanım, kelimenin taşıdığı psikolojik ve kültürel boyutu tam olarak yansıtmaz. Çünkü “öğünmek” çoğu zaman olumsuz bir çağrışım taşır; kibir, böbürlenme veya gösterişle ilişkilendirilir. Oysa insanın kendi emeğini takdir etmesi, özgüven ve özsaygının doğal bir sonucudur. Bu noktada, “öğünmek” ile “kendine güvenmek” arasındaki farkı belirleyen şey niyet, ölçü ve bağlamdır.
Psikolog Albert Bandura’nın öz-yeterlik teorisine göre, bireyin kendi başarısını kabul etmesi motivasyonu artırır ve gelişimi destekler. Ancak bu farkındalık, başkalarını küçümseme noktasına geldiğinde “öğünmek” negatif bir anlam kazanır. Yani, öğretici bir gurur ile yıkıcı bir kibir arasındaki çizgi, insanın empati kapasitesiyle belirlenir.
[color=]Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden “Öğünmek”[/color]
Toplumda erkeklerin başarılarını vurgulaması genellikle “kararlılık” veya “liderlik” olarak yorumlanırken, aynı davranış kadınlardan geldiğinde “bencillik” ya da “kendini fazla öne çıkarma” olarak algılanabiliyor. Bu, kültürel olarak kökleşmiş bir çifte standardın göstergesi.
Erkekler genellikle stratejik ve çözüm odaklı bir yaklaşımla, başarılarını “hedefe ulaşmanın sonucu” olarak anlatma eğilimindedir. Kadınlar ise daha empatik ve ilişkisel bir dil kullanarak, başarılarını paylaşırken çevrelerinin duygusal tepkilerini de hesaba katarlar. Ancak bu farklar biyolojik bir zorunluluktan değil, toplumsal rollerin şekillendirdiği davranış kalıplarından kaynaklanır.
Araştırmalar, kadınların başarılarını paylaşmaktan kaçınma eğiliminde olduklarını, bunun da iş hayatında görünürlük eksikliğine yol açtığını gösteriyor (Kay & Shipman, The Confidence Code). Bu bağlamda “öğünmek”, erkekler için özgüvenin bir göstergesi sayılırken, kadınlar için sosyal risk anlamına gelebiliyor. Bu dengesizlik, kavramın toplumsal boyutunu anlamak açısından önemli bir ipucu sunuyor.
[color=]Psikolojik Derinlik: Neden Öğünürüz?[/color]
İnsan doğası gereği, onaylanma ve takdir edilme ihtiyacına sahiptir. “Öğünmek” davranışının arkasında çoğu zaman yetersizlik duygusu veya dışarıdan onay görme arzusu yatar. Sosyal psikoloji literatüründe bu durum “kompansasyon davranışı” olarak tanımlanır. Yani kişi, içsel bir eksikliği dışsal başarılarla telafi etmeye çalışır.
Ancak modern dünyada bu davranışın biçimi değişmiştir. Sosyal medya, “öğünme”yi bireysel bir eylem olmaktan çıkarıp kitlesel bir performansa dönüştürmüştür. Artık herkesin hayatı, adeta bir “ben daha iyiyim” sahnesinde sergileniyor. Bu durum, narsisizmi besleyen bir ortam yaratıyor. Klinik psikolog Jean Twenge’nin çalışmalarında belirttiği gibi, “ben-merkezcilik çağında” yaşıyoruz; övgüye duyulan açlık giderek artıyor.
[color=]Kültürel Çerçeve: Doğuda Alçakgönüllülük, Batıda Kendini İfade[/color]
Doğu kültürlerinde alçakgönüllülük, bir erdem olarak yüceltilir. “Marifet iltifata tabidir” atasözümüz, bu ikili dengeyi açıkça anlatır: İnsan emeğini küçümsememeli ama övünmekle böbürlenmeyi karıştırmamalıdır. Batı toplumlarında ise bireysellik ön plandadır; kendini anlatmak, başarıyı paylaşmak doğal kabul edilir. Bu fark, “öğünmek” kavramının evrensel değil, kültürel olarak biçimlenmiş bir davranış olduğunu gösterir.
Bir Doğulu için “öğünmek”, genellikle kibirli görünme korkusuyla bastırılan bir eğilimdir. Oysa Batılı biri için bu, özgüvenin bir göstergesidir. Burada önemli olan, hangi kültürde olursa olsun, “öğünmenin” karşısına “samimiyet”i koyabilmektir. Samimiyet, hem söylemin hem davranışın içtenliğini ölçen evrensel bir değerdir.
[color=]Dengeli Bir Yaklaşım: Öğünmek mi, Teşekkür Etmek mi?[/color]
Kendini anlatmakla övünmek arasındaki farkı belirleyen şey niyet kadar üsluptur. Başarısından bahsederken, “ben yaptım” demekle “bunu başardığım için minnettarım” demek arasında büyük fark vardır. İlki ego merkezli, ikincisi ise farkındalık merkezlidir.
Bir yöneticinin, ekibinin emeğini vurgulayarak başarıdan bahsetmesi, “öğünme” değil, “teşekkür etme” davranışıdır. Bu tutum, hem liderlik becerisini hem de duygusal zekayı yansıtır.
[color=]Eleştirel Değerlendirme: Öğünmenin Güçlü ve Zayıf Yönleri[/color]
Güçlü yönleri:
- Kişisel motivasyonu artırabilir.
- Başkalarına ilham verebilir.
- Özsaygıyı güçlendirir ve başarı bilincini pekiştirir.
Zayıf yönleri:
- Empati eksikliğine yol açabilir.
- Toplumda kıyas ve rekabet duygusunu besler.
- Uzun vadede ilişkilerde uzaklaşma yaratabilir.
Bu açıdan “öğünmek”, ölçüsünde kullanıldığında faydalı, aşırıya kaçıldığında ise yıkıcı bir araçtır.
[color=]Okuyucuya Soru: Sizce Nerede Durmalıyız?[/color]
Kendi başarısını paylaşan biri, gerçekten mi övünüyor yoksa sadece takdir görmeyi mi hak ediyor?
Birinin “ben yaptım” demesi sizi rahatsız ediyorsa, bu rahatsızlık onun egosundan mı, yoksa sizin bastırılmış özgüveninizden mi kaynaklanıyor?
Alçakgönüllülük ile görünmezlik arasındaki farkı koruyabiliyor muyuz?
[color=]Sonuç: Denge Sanatı[/color]
“Öğünmek” ne tamamen kötü ne de tamamen iyi bir eylemdir. Onu anlamlı kılan, niyetin samimiyeti ve üslubun ölçüsüdür. İnsan kendini ifade ederken başkalarının değerini küçümsemiyorsa, bu bir kibir değil, özsaygı ifadesidir.
Toplum olarak “öğünmek” kelimesine yüklediğimiz olumsuz anlamları yeniden düşünmenin zamanı geldi. Belki de mesele, “övünmekten” değil, “öğünmeyi” öğrenmekten geçiyor: yani kendi değerini bilmek ama başkasının değerini de gölgelememek.