Kendini alim sanmak ne demek ?

Mert

New member
Kendini Alim Sanmak: Bilginin Sınırları ve Kendini Bulma Arayışı

Herkese merhaba,

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim bir hikâye var. Gerçekten ilginç ve düşündürücü olduğunu düşünüyorum, çünkü hepimizin hayatında bir noktada "kendini alim sanmak" diye tanımlanabilecek bir durumla karşılaştığımız olmuştur. Kimimiz bunun farkında, kimimizse hiç düşünmeden böyle bir tavra bürünürüz. Gelin, size bu konu üzerine düşündüren bir hikâye anlatayım.

Bir Erkeğin Stratejik Dünyası

Ahmet, genellikle çevresindekilere her konuda fikir veren, herkesin sorunlarına çözüm arayan bir insandı. İş hayatında olduğu gibi, arkadaş gruplarında da pek çok konuda fikir beyan ederdi. Bir akşam, eski bir arkadaş grubuyla buluştuğunda, sohbetin konusu yine Ahmet’e geldi.

"Ahmet, sen hep bildiğini söylüyorsun, bu kadar kesin konuşmak da ilginç doğrusu," dedi Cem, yıllardır birlikte olduğu arkadaşlarından biriydi. Ahmet gülümsedi, ama o gülümseme, bir tür "ben zaten biliyorum" havasıyla karışmıştı.

"Her şeyin bir çözümü var," dedi Ahmet, "Öyle ya, sorunlar her zaman çözülmeli, bir yol bulunmalı. Bu dünyada her şeyin bir mantığı vardır."

Cem, Ahmet’in bu sözlerine daha önce de şahit olmuştu. Ahmet’in hayatı stratejiler ve çözümler üzerine kuruluydu. Her şeyin bir formülü olduğunu, her sorunun bir matematiksel çözümü olduğu düşüncesine fazlasıyla inanıyordu. Ama Cem, Ahmet’in biraz fazla “her şeyi bildiğini” düşündüğü anlarda ona karşı bir mesafe hissediyordu.

Ahmet’in zihnindeki her şey, bir yarış gibiydi; her çözüm, her tartışma, bir yarışın bir parçasıydı. Fakat zamanla, bu yarışa kimse katılmadığı için Ahmet yalnızlaşmaya başladı. Kimse onunla fikir alışverişinde bulunmuyor, söyledikleri üzerine gerçekten bir sohbet etmiyordu. Çünkü, Ahmet her zaman bildiğini söylüyor ve başkalarının görüşlerine bir tür soğuklukla yaklaşıyordu.

Bir Kadının Empatik Dünyası

Zeynep, Ahmet’in karşısında bir denge unsuru gibi duruyordu. Zeynep, çözüm aramaktan çok, insanları anlamaya çalışan biriydi. Bir akşam Ahmet’le yaptığı sohbet, sonraları ikisinin de hayatını derinden etkileyen bir noktaya geldi.

"Ahmet, bazen çözüm odaklı olmak, insanlar arasında mesafeleri arttırıyor, farkında mısın?" dedi Zeynep, bir yudum kahve alırken. "Gerçekten biriyle empatik bir bağ kurmak, birinin sıkıntısını anlamak, senin düşündüğün kadar kolay değil."

Ahmet, Zeynep’in söylediklerini duyduğunda, biraz düşündü. Bu, aslında ilk kez karşılaştığı bir görüş açısıydı. Zeynep'in yaklaşımı, empatik ve ilişkisel bir perspektife dayanıyordu. Zeynep, her insanın bir hikayesi olduğunu ve her sorunun bir duygu boyutu olduğunu biliyordu.

"Bu çok derin bir şey, Zeynep," dedi Ahmet, "Ama insanlar sadece çözüm istiyorlar. Ne yazık ki, empatik bir yaklaşım her zaman işe yaramıyor."

Zeynep hafifçe gülümsedi ve gözlerini Ahmet’e dikip, “Ama Ahmet, bazen çözüm vermek, birinin hislerini görmezden gelmek demek olabilir. Bunu fark etmek de önemli."

Kendini Alim Sanmak: Bilgi ve Empati Arasında Bir Yolculuk

Ahmet ve Zeynep'in sohbeti bir süredir devam ediyordu. Ahmet, yıllarca bildiğini sandığı ama şimdi bir yudum kahvede daha farklı bir açıdan bakmaya başladığı gerçeklerle karşılaşıyordu. Zeynep’in, her şeyin çözümü olduğu görüşüne katılmadığı noktada bir empati boşluğu vardı. Birinin karşısına geçip her şeyin çözümü olduğunu söylemek, aslında o kişinin içinde bulunduğu durumla tamamen ilgisiz olmak demekti.

İşte bu, "kendini alim sanmak" denilen durumun tam da kendisiydi. Her şeyi bildiğini düşündüğünüzde, başkalarının bakış açılarına kapalı hale gelirsiniz. İnsanın kendini bilginin tek adresi gibi görmesi, aslında yalnızlaşmaya ve iletişimsizliğe yol açar. Herkesin düşünceleri birer araçtır, onları anlamak ve değerini görmek gerekir.

Ahmet, zamanla fark etti ki, doğru cevabın her zaman bir tek yolu yoktur. Çözüm aramak elbette önemliydi, ama bunun yanında insanların hislerini ve duygusal dünyalarını anlamak, sadece bilginin ötesinde bir güçtü.

Zeynep ise, Ahmet’in bu farkındalığı kazandığını görmekten mutlu olmuştu. İnsanların duygusal ihtiyaçlarını anlamanın, onlara doğru çözümleri sunmaktan çok daha etkili olduğunu, Ahmet’in yavaşça anlamaya başladığını gördü.

Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Bu hikâye sizlere nasıl geliyor? Kendinizi zaman zaman "her şeyi bilirim" dediğiniz anlarda buluyor musunuz? Ahmet’in yaşadığı yalnızlık, zamanla Zeynep’in empatik yaklaşımıyla kırılabilir miydi?

Belki de hepimiz, ne zaman çözüm odaklı ve stratejik olmamız gerektiğini, ne zaman ise duygusal ve empatik yaklaşmamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Bir insanın iç dünyasını anlamadan sadece çözüm sunmak, bazen o kişiyi daha da yalnızlaştırabilir.

Hikâyemi okuduktan sonra yorumlarınızı merakla bekliyorum. Hem Ahmet’in hem de Zeynep’in bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Üst