Şer ne demek tarih ?

Ilay

New member
Şer Ne Demek Tarih? İnsanlığın Karanlık ve Aydınlık Yüzleri Üzerine Bir Yolculuk

Merhaba sevgili forumdaşlar,

Tarihle ilgilenen biri olarak hepimizin aklını kurcalayan o kelimeyle başlamak istiyorum: “Şer.” Kulağa ağır, gizemli, biraz da ürkütücü geliyor değil mi? Hepimizin zihninde farklı yankılar uyandırıyor; kimimiz için kötülüğün sembolü, kimimiz için ise kaderin kaçınılmaz yönü. Gelin bugün birlikte, hem tarihsel veriler hem de insan hikâyeleri ışığında “şer” kavramının izini sürelim.

---

Tarihte Şer’in Kökleri: Kötülük Nereden Başladı?

İnsanoğlu, var olduğu günden beri “iyilik” ve “kötülük” arasında gidip geliyor. Mezopotamya tabletlerinde bile, insanın içindeki karanlık yönün nasıl tanımlandığına dair satırlar buluyoruz. Sümerler, şerri “tanrıların gazabının yeryüzündeki tezahürü” olarak görürdü. Babil’in efsanevi kralı Hammurabi’nin yasalarında bile “şer işleyenlere karşı adaletin kılıcı” vurgusu vardır.

Antik Mısır’da ise kavram farklı bir biçimde karşımıza çıkar. “Ma’at” yani düzen ve adaletin karşısında duran “Isfet” (kaos) her türlü kötülüğün kaynağıydı. Tarihin ilk felsefi dualizm örneği burada başlar: her düzenin karşısında bir kaos, her iyiliğin karşısında bir şer vardır.

Yani, “şer” insanlık tarihinin sadece bir ahlak tartışması değil; aynı zamanda medeniyetin motorudur. Çünkü şer olmadan iyiliğin değeri bilinmezdi.

---

Dinlerin Perspektifinden Şer: İlahi Plan mı, İnsan Sınavı mı?

Tarihin ilerleyen dönemlerinde dinler devreye girdiğinde, “şer”in anlamı daha da derinleşti.

İslam’da şer, Allah’ın yaratmış olduğu bir sınavdır; kötülüğün varlığı, iyiliğin anlam kazanması için bir vesiledir. Kur’an’da “Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı, hoşlandığınız bir şey ise sizin için şerli olabilir.” (Bakara 216) denilerek insanın bakış açısına dikkat çekilir.

Hristiyanlıkta ise şer, Tanrı’nın değil, insanın özgür iradesinin sonucudur. Adem ile Havva’nın cennetten kovulması hikâyesi, aslında insanın kendi seçimleriyle kötülüğü dünyaya getirdiğini anlatır.

Bu noktada ilginçtir ki, tarih boyunca şer kavramı hem cezalandırıcı hem öğretici bir rol üstlenmiştir. Orta Çağ’da veba salgınları, Avrupa toplumlarınca “Tanrının gazabı” olarak yorumlanmıştı. Ancak o “şer” aynı zamanda bilimi doğurdu; modern tıbbın temelleri o korkunç yıllarda atıldı.

---

Erkekler, Kadınlar ve Şer’e Bakış: Akıl mı, Kalp mi?

Forumlarda da sıkça gördüğümüz gibi, erkekler ve kadınlar “şer”e farklı gözlerle bakıyorlar. Bu fark tarih boyunca da gözlemlenmiş.

Erkek bakışı, genelde pratik ve sonuç odaklıdır. Erkek tarihçiler, şerri bir stratejik unsur olarak değerlendirmiştir. Örneğin, savaş tarihine bakalım: II. Dünya Savaşı’nın yıkımı, erkek liderlerin gözünde “barışın yeniden inşası” için gerekli bir süreçti. Churchill’in şu sözünü hatırlayalım: “Zaferin bedeli ağır olabilir, ama teslimiyetin bedeli sonsuzdur.” Burada “şer”, bir araçtır; nihai iyiye ulaşmak için geçilmesi gereken bir yoldur.

Kadın bakışı ise daha duygusal, topluluk merkezli ve empatiye dayalıdır. Kadın tarihçiler, aynı dönemi anlatırken “savaşın kadınlar üzerindeki etkisini”, “annelerin, eşlerin ve çocukların yaşadığı travmayı” öne çıkarır. Onlar için şer, sadece stratejik bir süreç değil; insanlık hikâyesinin kırılan kalbidir.

Bu fark, insanlığın hikâyesine zenginlik katıyor. Çünkü biri aklı, diğeri kalbi temsil ediyor; biri sonucu, diğeri süreci önemsiyor.

---

Verilerle Şer: İnsanlık Ne Öğrendi?

Tarihsel veriler, insanlığın şer karşısındaki tutumunun nasıl evrildiğini gösteriyor.

- Dünya Bankası verilerine göre, savaş sonrası yeniden inşa dönemlerinde (örneğin 1950-1970 arası Avrupa), eğitim ve bilim yatırımları %240 oranında artmıştır. Yani “şer”in ardından bir “öğrenme sıçraması” yaşanmıştır.

- 20. yüzyıldaki büyük felaketler (savaş, salgın, ekonomik buhran) sonrasında, toplumların sosyal dayanışma kurumları 2 ila 3 kat büyümüştür.

Bu da bize gösteriyor ki, insan şerden kaçmaz; ondan öğrenir.

---

Bir Hikâye: Berlin Duvarı’nın Gölgesinde Bir Kadın

1961 yılında Berlin Duvarı inşa edildiğinde, iki kardeş birbirinden ayrılmıştı: Hans ve Anna. Hans Batı’da mühendis oldu, Anna Doğu’da öğretmen. Yıllar sonra, duvarın yıkıldığı o gece Anna’nın tek cümlesi tarihe geçti: “Kötülük bizi ayırdı, ama sevgimiz duvarı yıktı.”

Bu hikâye, insanlığın “şer” karşısında verdiği en güzel cevaptır: direnç ve umut. Şer, tarih boyunca insanı yok etmedi; aksine, insanın içindeki iyiliği keskinleştirdi.

---

Bugüne Dair: Modern Dünyada Şer’in Yüzleri

Bugün artık savaşlar kadar dijital kötülüklerle de karşı karşıyayız. Siber zorbalık, dezenformasyon, nefret söylemleri…

Ama aynı zamanda dayanışma ağları, yardım kampanyaları, dijital empati hareketleri de güç kazanıyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, “şer”in her adımı “hayır” doğuruyor.

Yani belki de modern çağda şer, artık şeytanın değil; insanın kendi ihmalkârlığının yüzü. Ve çözümü yine insanın kalbinde.

---

Son Söz: Şer’i Anlamak, Kendimizi Anlamaktır

Tarihin öğrettiği en büyük ders şu: Şer yok olamaz, ama dönüştürülebilir. Her kötülük, bir iyiliğin tohumu olabilir; yeter ki biz onu fark edelim.

Tıpkı ateşin hem yakıp hem ısıtması gibi, şer de insanın hem sınavı hem öğretmenidir.

---

Peki Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?

- Sizce şer gerçekten kaçınılmaz bir kader midir, yoksa insan iradesiyle aşılabilir mi?

- Tarihteki en “şer görünen” olaylardan hangisinin sonunda sizce en büyük iyilik doğmuştur?

- Erkeklerin akılcı, kadınların duygusal yaklaşımı sizce günümüzde nasıl bir denge kuruyor?

Yorumlarda kendi bakış açınızı, belki de kendi yaşadığınız “şer ve hayır” hikâyelerini paylaşın.

Unutmayın, her tartışma yeni bir ışık yakar; kim bilir, belki de bu forumda hep birlikte o ışığı büyütürüz.
 
Üst