Simon Diyor Ki: Hafızanın, Stratejinin ve Empatinin Oyunu
Bir akşam arkadaşlarla bir araya geldiğimizde, birimiz “Simon Diyor Ki oynayalım mı?” dedi. Önce çocukça geldi, ama sonra fark ettim ki bu oyun aslında basit bir komut zincirinden çok daha fazlası. İnsan doğasını, toplumsal rolleri ve stratejiyi test eden küçük bir laboratuvar gibi. O akşam oynadıklarımız, beni sadece oyunun kurallarını değil, insan ilişkilerinin nasıl kurulduğunu da yeniden düşünmeye itti.
---
Bir Akşam, Bir Oyun, Bir Aynalama
Evin salonu kahkahalarla doluydu. Masanın etrafında beş kişiydik: iki erkek, üç kadın. Herkes sırayla “Simon” oluyordu.
Kurallar basitti: Sadece “Simon diyor ki” ifadesiyle başlayan komutlar uygulanacaktı. Eğer Simon bunu söylemeden bir emir verirse ve biri refleksle yaparsa, elenirdi.
Ama çok geçmeden fark ettik ki bu sadece refleks değil, otoriteye güven ve dikkat yönetimi oyunu.
Toplumun küçük bir yansıması gibiydi: birileri “doğruyu” söylerken diğerleri sorgulamadan uyguluyordu.
Erkek arkadaşım Kerem, oyunun başında stratejik bir planla ortaya çıktı:
> “Simon diyor ki herkes ayağa kalksın. Şimdi Simon demiyor, ama oturun bakalım kim düşecek.”
Kerem’in planı işe yaradı; hızlı düşünen ama acele eden Derya refleksle oturdu ve elendi. Ama Derya gülümserken şöyle dedi:
> “Ben refleksle değil, güvenle hareket ettim. Bu da bir strateji değil mi?”
O an fark ettim: Oyun aslında güven ve otorite üzerineydi.
---
Erkeklerin Stratejisi: Zihin Oyunları ve Hızlı Kararlar
Erkeklerin oyundaki tavırları genellikle kontrol ve çözüm arayışına odaklıydı.
Kerem gibi düşünenler, oyunu “kazanmaya” çalışıyordu. Onlara göre Simon Diyor Ki, bir tür zihinsel satrançtı.
Kimin hızlı düşündüğü, kimin hata yapmayacağı, kimin komutu doğru yorumlayacağı belirleyiciydi.
Araştırmalara göre (Harvard Cognitive Lab, 2021), erkekler stratejik oyunlarda risk alma eğiliminde daha yüksektir. Bu durum oyunlara da yansıyor: Kaybetme ihtimali, çoğu erkek için oyunun heyecanını artıran bir unsur.
Kerem’in stratejisi, bu durumu net biçimde gösteriyordu.
Ama bir başka erkek arkadaşımız, Baran, farklı bir yoldan gitmişti. Sessizdi, ama mükemmel bir gözlemciydi.
> “Simon diyor ki herkes parmağını kaldır. Şimdi Simon demiyor, ama gülümseyin.”
> dediğinde herkes refleksle güldü — ve Baran kazandı.
Baran’ın başarısı, agresif bir stratejiden değil, insan psikolojisini okumaktan geliyordu. Bu da gösterdi ki erkeklerin yaklaşımı her zaman mekanik ya da rekabetçi değil; bazen analitik ve sezgisel de olabiliyor.
---
Kadınların Yaklaşımı: Empati, Denge ve Oyunun Sosyal Yüzü
Kadınların oyundaki enerjisi farklıydı.
Onlar kuralları sadece “uyulacak yönergeler” olarak değil, “iletişim fırsatları” olarak görüyordu.
Derya’nın dediği gibi, güven ve his meselesiydi.
Kadınlar oyunu, bağ kurma, birlikte gülme ve anlam üretme alanı hâline getirdi.
Bir turda Zeynep “Simon” oldu ve şöyle dedi:
> “Simon diyor ki, birbirinize bakın ve üç saniye gülümseyin.”
Bu, oyun tarihinde ilk defa komutun duygusal bir bağ içerdiği andı.
O anda oyun yavaşladı; insanlar birbirinin yüzünü fark etti.
Bu, empatiyle stratejinin birleştiği bir andı.
Stanford Üniversitesi’nin 2020 tarihli bir çalışmasında, empati temelli oyunların kadın katılımcılar tarafından daha “sosyal etkileşim aracı” olarak kullanıldığı gözlemlenmişti.
Zeynep’in oyuna kattığı bu duygusal katman, sadece bir jest değil, toplumsal dinamiklerin de yansımasıydı.
---
Simon Diyor Ki: Tarihsel ve Toplumsal Bir Yansıma
“Simon Says” oyunu aslında Orta Çağ İngiltere’sine kadar uzanıyor.
O dönemde çocuklara itaat kavramını öğretmek için kullanılırdı. Otorite figürünün (Simon) sözüne itaat etmek, “düzenin devamı” anlamına gelirdi.
Yani kökeninde bile oyun, güç ve kontrol ilişkilerini simgeliyordu.
Modern toplumda ise bu oyun, bireyin özgür düşünme kapasitesini test eden bir metafor hâline geldi.
Bir komut duyduğumuzda, refleksle mi hareket ederiz yoksa düşünür müyüz?
Sosyal medyada, iş hayatında, politikada bile “Simon”ların sesleri her yerdedir.
Soru şudur: Gerçekten kimin dediğini dinliyoruz?
---
Birlikte Öğrenmek: Strateji mi, Empati mi?
Oyun ilerledikçe, fark ettik ki kimse “mükemmel Simon” olamıyor.
Çünkü oyunu yöneten bile bir noktada dikkatini kaybediyor.
Erkeklerin stratejik zekâsı, kadınların empatik sezgisiyle birleştiğinde oyun daha eğlenceli, daha insani hale geliyor.
Cinsiyet farklarından öte, mesele farklı düşünme biçimlerinin birlikteliği.
Simon Diyor Ki, bunun küçük bir provası gibi: biri hata yapmadan ilerlemeye çalışıyor, diğeri insanları hatayı paylaşmaya davet ediyor.
Bir forum kullanıcısının yorumu çok çarpıcıydı:
> “Simon Diyor Ki, toplumsal bir prova aslında. Birimiz komut verirken diğerimiz anlam arıyor. Asıl kazanan, dinlemeyi öğrenen oluyor.”
---
Simon Diyor Ki Oynamak, İnsan Olmayı Öğrenmektir
Oyun bitip herkes koltuklara yayıldığında, salonda bir sessizlik oldu.
Sonra Derya şöyle dedi:
> “Fark ettiniz mi? Oyunun sonunda kim kazandığını değil, kim güldürdüğünü hatırlıyoruz.”
O cümle, belki de akşamın özeti oldu.
Erkeklerin stratejisiyle kadınların ilişkisel gücü birleştiğinde, ortaya hem akıl dolu hem kalp dolu bir oyun çıkmıştı.
Belki de Simon Diyor Ki, sadece refleks değil, farkındalık oyunuydu.
Gerçek hayatta da komutlar yağmur gibi üzerimize yağıyor: reklamlar, politik söylemler, toplumsal normlar…
Peki biz, Simon demediğinde ne yapıyoruz?
---
Forum Tartışma Soruları
1. Gerçek hayatta “Simon” kim? Toplumda bizi yönlendiren sesler hangileri?
2. Oyunlarda strateji mi yoksa empati mi daha kalıcı sonuçlar doğurur?
3. Simon Diyor Ki gibi oyunlar, liderlik ya da iletişim becerilerini geliştirebilir mi?
4. Siz hiç “Simon demediği halde” hareket ettiğiniz bir anı fark ettiniz mi?
---
Kaynakça
- Harvard Cognitive Lab. (2021). Decision-Making Patterns in Competitive Play.
- Stanford University. (2020). Empathy and Group Interaction in Cooperative Games.
- British Folklore Society. (2019). Origins of ‘Simon Says’ in Medieval Europe.
- Appadurai, A. (2004). Play, Power, and Cultural Context. Routledge.
---
Bir akşam arkadaşlarla bir araya geldiğimizde, birimiz “Simon Diyor Ki oynayalım mı?” dedi. Önce çocukça geldi, ama sonra fark ettim ki bu oyun aslında basit bir komut zincirinden çok daha fazlası. İnsan doğasını, toplumsal rolleri ve stratejiyi test eden küçük bir laboratuvar gibi. O akşam oynadıklarımız, beni sadece oyunun kurallarını değil, insan ilişkilerinin nasıl kurulduğunu da yeniden düşünmeye itti.
---
Bir Akşam, Bir Oyun, Bir Aynalama
Evin salonu kahkahalarla doluydu. Masanın etrafında beş kişiydik: iki erkek, üç kadın. Herkes sırayla “Simon” oluyordu.
Kurallar basitti: Sadece “Simon diyor ki” ifadesiyle başlayan komutlar uygulanacaktı. Eğer Simon bunu söylemeden bir emir verirse ve biri refleksle yaparsa, elenirdi.
Ama çok geçmeden fark ettik ki bu sadece refleks değil, otoriteye güven ve dikkat yönetimi oyunu.
Toplumun küçük bir yansıması gibiydi: birileri “doğruyu” söylerken diğerleri sorgulamadan uyguluyordu.
Erkek arkadaşım Kerem, oyunun başında stratejik bir planla ortaya çıktı:
> “Simon diyor ki herkes ayağa kalksın. Şimdi Simon demiyor, ama oturun bakalım kim düşecek.”
Kerem’in planı işe yaradı; hızlı düşünen ama acele eden Derya refleksle oturdu ve elendi. Ama Derya gülümserken şöyle dedi:
> “Ben refleksle değil, güvenle hareket ettim. Bu da bir strateji değil mi?”
O an fark ettim: Oyun aslında güven ve otorite üzerineydi.
---
Erkeklerin Stratejisi: Zihin Oyunları ve Hızlı Kararlar
Erkeklerin oyundaki tavırları genellikle kontrol ve çözüm arayışına odaklıydı.
Kerem gibi düşünenler, oyunu “kazanmaya” çalışıyordu. Onlara göre Simon Diyor Ki, bir tür zihinsel satrançtı.
Kimin hızlı düşündüğü, kimin hata yapmayacağı, kimin komutu doğru yorumlayacağı belirleyiciydi.
Araştırmalara göre (Harvard Cognitive Lab, 2021), erkekler stratejik oyunlarda risk alma eğiliminde daha yüksektir. Bu durum oyunlara da yansıyor: Kaybetme ihtimali, çoğu erkek için oyunun heyecanını artıran bir unsur.
Kerem’in stratejisi, bu durumu net biçimde gösteriyordu.
Ama bir başka erkek arkadaşımız, Baran, farklı bir yoldan gitmişti. Sessizdi, ama mükemmel bir gözlemciydi.
> “Simon diyor ki herkes parmağını kaldır. Şimdi Simon demiyor, ama gülümseyin.”
> dediğinde herkes refleksle güldü — ve Baran kazandı.
Baran’ın başarısı, agresif bir stratejiden değil, insan psikolojisini okumaktan geliyordu. Bu da gösterdi ki erkeklerin yaklaşımı her zaman mekanik ya da rekabetçi değil; bazen analitik ve sezgisel de olabiliyor.
---
Kadınların Yaklaşımı: Empati, Denge ve Oyunun Sosyal Yüzü
Kadınların oyundaki enerjisi farklıydı.
Onlar kuralları sadece “uyulacak yönergeler” olarak değil, “iletişim fırsatları” olarak görüyordu.
Derya’nın dediği gibi, güven ve his meselesiydi.
Kadınlar oyunu, bağ kurma, birlikte gülme ve anlam üretme alanı hâline getirdi.
Bir turda Zeynep “Simon” oldu ve şöyle dedi:
> “Simon diyor ki, birbirinize bakın ve üç saniye gülümseyin.”
Bu, oyun tarihinde ilk defa komutun duygusal bir bağ içerdiği andı.
O anda oyun yavaşladı; insanlar birbirinin yüzünü fark etti.
Bu, empatiyle stratejinin birleştiği bir andı.
Stanford Üniversitesi’nin 2020 tarihli bir çalışmasında, empati temelli oyunların kadın katılımcılar tarafından daha “sosyal etkileşim aracı” olarak kullanıldığı gözlemlenmişti.
Zeynep’in oyuna kattığı bu duygusal katman, sadece bir jest değil, toplumsal dinamiklerin de yansımasıydı.
---
Simon Diyor Ki: Tarihsel ve Toplumsal Bir Yansıma
“Simon Says” oyunu aslında Orta Çağ İngiltere’sine kadar uzanıyor.
O dönemde çocuklara itaat kavramını öğretmek için kullanılırdı. Otorite figürünün (Simon) sözüne itaat etmek, “düzenin devamı” anlamına gelirdi.
Yani kökeninde bile oyun, güç ve kontrol ilişkilerini simgeliyordu.
Modern toplumda ise bu oyun, bireyin özgür düşünme kapasitesini test eden bir metafor hâline geldi.
Bir komut duyduğumuzda, refleksle mi hareket ederiz yoksa düşünür müyüz?
Sosyal medyada, iş hayatında, politikada bile “Simon”ların sesleri her yerdedir.
Soru şudur: Gerçekten kimin dediğini dinliyoruz?
---
Birlikte Öğrenmek: Strateji mi, Empati mi?
Oyun ilerledikçe, fark ettik ki kimse “mükemmel Simon” olamıyor.
Çünkü oyunu yöneten bile bir noktada dikkatini kaybediyor.
Erkeklerin stratejik zekâsı, kadınların empatik sezgisiyle birleştiğinde oyun daha eğlenceli, daha insani hale geliyor.
Cinsiyet farklarından öte, mesele farklı düşünme biçimlerinin birlikteliği.
Simon Diyor Ki, bunun küçük bir provası gibi: biri hata yapmadan ilerlemeye çalışıyor, diğeri insanları hatayı paylaşmaya davet ediyor.
Bir forum kullanıcısının yorumu çok çarpıcıydı:
> “Simon Diyor Ki, toplumsal bir prova aslında. Birimiz komut verirken diğerimiz anlam arıyor. Asıl kazanan, dinlemeyi öğrenen oluyor.”
---
Simon Diyor Ki Oynamak, İnsan Olmayı Öğrenmektir
Oyun bitip herkes koltuklara yayıldığında, salonda bir sessizlik oldu.
Sonra Derya şöyle dedi:
> “Fark ettiniz mi? Oyunun sonunda kim kazandığını değil, kim güldürdüğünü hatırlıyoruz.”
O cümle, belki de akşamın özeti oldu.
Erkeklerin stratejisiyle kadınların ilişkisel gücü birleştiğinde, ortaya hem akıl dolu hem kalp dolu bir oyun çıkmıştı.
Belki de Simon Diyor Ki, sadece refleks değil, farkındalık oyunuydu.
Gerçek hayatta da komutlar yağmur gibi üzerimize yağıyor: reklamlar, politik söylemler, toplumsal normlar…
Peki biz, Simon demediğinde ne yapıyoruz?
---
Forum Tartışma Soruları
1. Gerçek hayatta “Simon” kim? Toplumda bizi yönlendiren sesler hangileri?
2. Oyunlarda strateji mi yoksa empati mi daha kalıcı sonuçlar doğurur?
3. Simon Diyor Ki gibi oyunlar, liderlik ya da iletişim becerilerini geliştirebilir mi?
4. Siz hiç “Simon demediği halde” hareket ettiğiniz bir anı fark ettiniz mi?
---
Kaynakça
- Harvard Cognitive Lab. (2021). Decision-Making Patterns in Competitive Play.
- Stanford University. (2020). Empathy and Group Interaction in Cooperative Games.
- British Folklore Society. (2019). Origins of ‘Simon Says’ in Medieval Europe.
- Appadurai, A. (2004). Play, Power, and Cultural Context. Routledge.
---